Gizem Tuzturk
Fransa’nın Clermont-Ferrand kentinde gerçekleşen, Türkiye dahil Avrupa Birliği üyesi 10 ülkeden 3’er katılımcının gelmesiyle beraber yaptığımız bu Erasmus+ projesinde hepimizin cevap aradığı ortak sorunlar vardı: Ülkelerdeki kırsal alanlardan kente olan nüfusun artması, beyin göçü sorunu, ve genç işsiz nüfusun artması.
İlk Gün : Mission Impossible!
Fransa’nın orta güneyinde konumlanmış olan bu küçük mü küçük, şirin mi şirin Clermont-Ferrand şehri projenin yapılacağı yer olarak seçilmişti. Ülkelerinden yeni gelen bütün katılımcılar olarak birbirimizle tanışmak ve kaynaşmak için sabırsızlıkla bekliyorduk. Daha önce böyle projelere katılmış olanların bildiği gibi, ilk gün aradaki buzların erimesi ve birbirimizle kaynaşabilmemiz için “ice-breaker” adı verilen etkinlikler ve oyunlar yapılır.
Biraz tanışma ve kaynaşma sonrasında işte ilk görev gelmişti. Mission Impossible!
Her biri farklı ülkelerden gelen katılımcılar olmak şartıyla 4’erli gruplara ayrıldık ve proje koordinatörlerimiz tarafından görevlerin yazılı olduğu bir kağıt verildi. Görevler, şehrin farklı noktalarında yer alıyordu ve bizden istenen şey, bu görevleri grup olarak en kısa sürede halledip kaldığımız yere geri dönmekti. Bu aslında hem şehri keşfetmemiz hem de bir grup olarak kaynaşabilmemiz için şahane bir fırsattı. Bu görevleri gördüğümde nasıl heyecanlandığımı size anlatamam! Gruplara ayrıldık ve bir Türk,bir İspanyol bir Estonyalı ve bir Portekizli olarak “Team Apple” görevlere hazırdı!
Kendi ülkenizde başka bir şehre gittiğimizde haritadan ya da tabelalardan bir yeri bulmanın aslında ne kadar da kolay olduğunu ve normal bir şey olduğunu hepimiz biliyoruz. Ama yurtdışında bazen bu kadar da şanslı olmayabiliyormuşuz. Şehrin farklı noktalarında farklı yerlerde görevleri tamamlamaya çalışmalk, özellikle hiç bilmediğiniz bi dil konuşuluyorsa bazen absürd ve komik olaylara sebep oluyor 🙂
10 Farklı Millet 10 Farklı Kültür: Kültür Gecesi
Erasmus projelerinin olmazsa olmazı, kültür geceleri. Peki ne var bu kültür gecelerinde? Çeşit çeşit yemekler, tatlılar, içkiler, danslar, bayraklar,kartpostallar…
Bu gün eğitim biraz erken sonlandı. Çünkü akşamki kültür gecesi için hazırlıklar yapmaya başladık. Herkesin ülkesine ait bir masa ayrılır, getirdikleri yiyecekler, içecekler ve daha onlarca şey sergilenmek ve tanıtılmak üzere hazırlanır.
Biz de Türkiye’den pişmaniye, ev yapımı zeytin, leblebiler, farklı tatlarda lokumlar, cezerye, met helvası, Türk kahvesi ve nazar boncuğu götürdük. Tabi ki kolonya ikram etmeyi de unutmadık. 🙂
Bu gecenin olmazsa olmazı tabii ki kültürel müzikler ve danslardır. Tüm gece boyunca dans edip, farklı yemekler yiyip, farklı ülkeler hakkında bilgi sahibi olup eğlendiğiniz bir gece düşünün.
Bu geceden sonra projenin ilk günleri yoğun tempoda geçmese de artık 2. Ve 3.günden itibaren yavaş yavaş yoğun tempoda hem grup olarak hem de bireysel çalışmalara başladık. Kırsal alanla ilgili daha fazla terimler öğrenmeye, araştırmalara ve sunumlara başladık. Kırsal girişimcilik, Akıllı köy, kırsal katılım hakkında araştırmalar yaptık. Her ülkenin katılımcıları kendi ülkelerindeki girişimcilerden, kırsal girişimlerden bahseden sunumlar hazırladı. Araştırmalarımız sonucunda kendi ülkelerimizde dahi adını bile duymadığımız girişimciler ve akıllı köylerin olduğu farkındalığına sahip olduk.
Bunun sonrasında organik tarım yapılan bir çiftliğe ziyarette bulunduk. Şehrin biraz dışında olan bu yeri görmek, orada yaptıkları işleri dinlemek, alanları ziyaret etmek inanılmaz heyecan verici ve keyifliydi. Çiftlik ziyaretinden sonra öğlen yemeği için küçük, tatlı ve yemekleri inanılmaz lezzetli bir restorana götürüldük. Günün devam eden kısmında, şehrin yakınlarında bir göle gittik. Hava oldukça serin olmasına rağmen gölde yüzen insanları görmek çok şaşırtıcıydı. 2’şer 3’er ve 4’er kişi grup olarak, isteyenler gölde bisiklet sürebilirdi. Tabii ki şahane bir doğa manzarası olan bu göle gelmişken bu fırsatı asla kaçıramazdık! 🙂
Projenin sonu: Hackaton Günü!
Projede, Hackaton’dan bahsedildiğinde afalladığımı hatırlıyorum. Çünkü daha önce hiç böyle bir şey duymamıştım ve ne olduğu hakkında bir fikrim yoktu. Koordinatörler bizlere etkinliği açıkladıktan sonra çok mutlu olmuştum. Çünkü gerçekten grup olarak beyin fırtınası yapacağımız ve eğleneceğimiz bir etkinliğe benziyordu. Nitekim de öyle olmuştu.
Yine farklı milletlerden karışık olarak gruplara ayrılmıştık ve her grup bir kağıt seçmişti. Bu kağıtlarda vakalar vardı. Görevimiz yeni şehirler yaratmak, bu yarattığımız şehirlerde kırsal hareketliliği artırmaktı. Bunu kağıtta verilen vakalara göre bizim belirlememiz ve alternatif yollar üretmemiz gerekiyordu. Burada gruptaki herkesin işin bir ucundan tutması ve ortaya bir bütün çıkarmak insanı en tatmin edici şeydi. Bizim grubumuzda da bunu en iyi şekilde ortaya çıkartıp, çizimlerini yapıp sunuma hazır hale getirmiştik. Bu, her şeyiyle yaklaşık olarak 2 günümüzü alan bir etkinlik olduğundan aynı zamanda planlı ve koordine hareket etmemizi, yemeklerimizi beraber yememizi, boş fırsatlarımızda üstüne düşünüp beyin fırtınası yapmamızı gerektirmişti.
Veda – Eve Dönüş:
Bu eğitim projesi hakkında her şeyi anlatmam mümkün değil. Gerçekten “anlatılmaz yaşanır” deneyimlerimden en güzeliydi.
30 farklı insanla tanıştığım, farklı kültürler farklı diller öğrendiğim, her konuda paylaşımda bulunabildiğim bir projeydi. Çok güzel arkadaşlıklar hatta dostluklar edindim. Her gün, her olayda bir yeni şey öğrendim. Empati yapabilmeyi, çözüm odaklı düşünebilmeyi, grup olarak hareket edebilmeyi, farklı perspektiflerden bakabilmeyi deneyimledim.
Bunun yanında belki kendi imkânlarımla kolay kolay gezme ve görme fırsatı bulamayacağım bir ülkeden bahsediyorum: Fransa! Benim için sokaklarında dolaşırken hayran hayran baktığım, çok güzel, hüzünlü, başarı dolu ve komik anılar biriktirdiğim bir ülke oldu.
Kültürlerimiz farklı, ana dillerimiz farklı ama orada bulunma amacımız aynıydı. Hepimiz tıpkı bir zinciri oluşturan, birbirine bağlı halkalar gibiydik.
Dünyanın farklı yerlerinde arayacağınız, soracağınız ve hatta bir gün kapısını bile çalabileceğiniz arkadaşlarınızın olması bu projenin bana hissettirdiği en güzel duygu diyebilirim.
Veee son olarak.. Bu can sıkıcı ve kötü geçen pandemi döneminde bizi böyle bir projeyle buluşturan, fırsat kapısını aralayan ANKA Gençlik Derneği’ne ve çalışanlarına sonsuz kere teşekkür etmek istiyorum. 🙂 Her zaman çok anlayışlı oldular. Melike ve Begüm Hanım her şekilde, her ihtiyacımızda saat kaç olursa olsun bize en iyi şekilde yardımcı oldular. Ben, bu derneğin artık bir üyesi olarak ANKA Gençlik Derneği’nin projelerinin sıkı takipçisiyim. Genç olduğumuzu ve fırsatların peşinden koşmamız gerektiğini bir kez daha çok iyi anladım! Herkese en az 1 kere böyle bir deneyim yaşaması gerektiğini şiddetle tavsiye ediyorum, çünkü bir kere başladığınızda zaten hiç durmak istemeyeceksiniz 🙂