Almanya merkezli CRISP organizasyonunun, aralarında benim gönderici kuruluşum olan ANKA Gençlik Derneği’nin de yer aldığı toplamda sekiz ülkeden partner organizasyon ile Almanya’nın Brück şehrinin Baitz bölgesinde 05.11.2021 – 11.11.2021 tarihleri arasında ikinci etabını gerçekleştirdiği ve toplamda iki etaptan oluşan eğitim kursu serisinin ikincisine katılma şansını buldum. Bu eğitim kursu serisinin adı TAYA (Training Active Youth on Anti-Discrimination Education) idi. Benim katılmış olduğum ikinci etabın amacı ise, ayrımcılıkla mücadele eğitiminin genel ilkelerini öğrenmek, sınırlarını belirleyebilmek, gençlik çalışanı olarak kendi rollerimizi eleştirel olarak ifade etme alanı bulmak, konu ile ilgili farkındalıklarımızı geliştirmek, “cinsiyetçilik”, “cinsiyet rolleri”, “cinsel kimlikler”, “kişisel kimlikler” ve “sosyal kimlikler” konularında bilgi sahibi olmak idi.
Benim bu eğitim kursu serisine katılmak istememdeki en büyük motivasyonum ise daha önce gençlik çalışmaları alanındaki deneyimlerimden oluşturduğum temelin üzerine kalifiye bir eğitimci olmak için yeni yetenekler inşa etmekti. Gençlik çalışmaları ve gönüllülükten aldığım büyük keyfi, dünyadaki insanların hayatına dokunuyor olmaktan duyduğum tarifsiz tatmini ve şu ana kadar edindiğim bilgileri/yetenekleri gelecekte iyi projelere imza atacağımızı umduğum potansiyel ağımla paylaşma hevesimi göz önünde bulundurduğumda, TAYA eğitim kursu benim için kaçınılmaz bir fırsattı. Eğitim kursunun programını düşündüğüm zaman gerçekten amacına uygun bir planlaması olduğunu söyleyebilirim. Tabii ki eğitimi veren trainer’ler de oldukça kalifiyeydi ve gerek kısa sürede hepimizi ekip ruhuna kavuşturmaları gerekse hedeflenen kazanımların aktarımı konusunda oldukça başarılıydılar. Her projede olduğu gibi TAYA eğitim kursu serisinin ikinci etabı da birbirimizi tanımamıza ve ekip olarak çalışabilme yetisi kazanmamıza yönelik aktivitelerden oluşuyordu. Bu amaç doğrultusunda isim oyunları oynadık ve geçmiş tecrübelerimizi birbirimize aktarabileceğimiz/birbirimizi daha yakından tanıyabileceğimiz etkinliklerde bulunduk.
Bir sonraki gün ise, güne enerjik bir şekilde başlamamızı sağlayacak “energizer” adı verilen oyunlar ile başladı. Bu oyunlar; ekibi canlandırmak, takım ruhunu güçlendirmek, zihni boşaltmak ve ana dönmek gibi amaçlar doğrultusunda gerçekleştirilen kısa (3-5 dakikalık) aktiviteler şeklinde tanımlanabilir. Öğrenme sürecine etkisi düşünüldüğünde eğitim boyunca sık sık bu tekniğe başvurmaları trainer’lerimizin ne kadar yaptıkları işin bilincinde olduğunu bir kez daha bana göstermiş oldu. İkinci günde artık eğitim kursunun konusuna giriş yapmıştık. Bu doğrultuda, eğitimin konusu ile ilgili temel kavramların tanımlarını öğrendik. Bu kavramlar “sexism”, “hetero-sexism”, “cis-sexism”, “androcentrism” ve “patriarchal society” idi. Bu kavramlardan birçoğu ile ilgili temel kavramlara zaten eğitimden önce de sahiptim, ancak bu konuda tecrübeli insanlar ile bu terimleri ve günlük hayatta karşımıza çıkış şekillerini tartışmak gerçekten ufuk açıcıydı. Bir sonraki etkinlikte ise, flipchart’a “man-roles” ve “women-roles” başlıkları atılarak toplumda erkek ve kadın olma rollerinin “gereklilikleri” (şartları, dayatımları, önyargılar, vb tartışıldı.) Akabinde, YouTube’da yer alan “48 Things Men Hear in a Lifetime” ve “48 Things Women Hear in a Lifetime” videolarını izlememiz, yaptığımız alıştırmanın (erkek ve kadın rollerinin sorgulanması) aslında toplumsal algımızda ne kadar yer eden bir konu olduğunu bizlere bir kez daha göstermiş oldu. Bugün gerçekleştirdiğimiz beyin fırtınası ve hemen sonrasında izlediğimiz eğitici videolar, edindiğimiz bilgi ve farkındalıkların kalıcılığına büyük katkı sağladı. Akılda kalıcı bir diğer aktivite ise, projenin ortalarında yaptığımız Berlin alan gezisi idi. Daha önce bir kez Berlin şehrinde bulunma şansım olsa da bu proje aracılığı ile yaptığımız gezide, tarihte Berlin’e yerleşen göçmenlerin yaşadığı yerleri görmek ve yaşadıkları deneyimleri dinlemek bu tecrübeyi eşsiz kılmıştı.
Değinmek istediğim, hafızamda yer eden bir diğer etkinlik ise “forum theater” tekniği ile öğrenmeyi ve farkındalık oluşturmayı hedefleyen oturumuz idi. Hepimiz gruplara bölünerek ayrımcılığın farklı boyutlarını piyes olarak canlandırdık ve izleyicilere oyuna müdahale etme hakkı tanıyarak, gösterilen ayrımcılık durumuyla mücadele konusunda farkındalık arttırmayı hedefledik. Tiyatroya olan ilgim sebebiyle bu oturum projede en çok keyif aldığım etkinliklerden biri olarak sayılabilir. Öğretici değeri yüksek olan ve bir o kadar da eğlendiren bu etkinlik hiçbir zaman unutmayacağım deneyimler arasında sayılabilir.
Bu tür projelerin en hüzünlü kısımları son günleridir. Ayrıca en eğlenceli günleri de… Bu projede de durum farklı olmadı. Son günü birbirimize notlar yazarak ve veda partisi yaparak geçirdik. Partiyi organize etme komitesinde yer almaktan ve bu duygu yüklü etkinliğin planlanmasında katkım olmasından büyük gurur duyuyorum. Birbirimize not yazmak için ilginç bir yöntem seçtik: Herkes sırtına A4 boyutundaki not kağıdını yapıştırdı ve herkes karışık olarak, istediği kişinin sırtına yönelip ona hatıra kalacak cümlelerini yazdı. Sonradan o kağıdı okumak beni hem çok duygulandırdı hem de ne kadar içten dostluklar kurduğumu bir kez daha göstererek eşsiz bir mutluluk yaşamama vesile oldu.
Ayrıca, herkesin bolca eğlendiği “hoşça kal partisi”ni düzenleyen ekipte yer almaktan büyük keyif aldığıma tekrar değinmeden bu yazıyı sonlandırmak istemedim. Çünkü, bir haftadan kısa sürede birçok şey paylaştığımız, öğrendiğimiz ve deneyimlediğimiz insanlara veda ederken bu denli eğlenebileceğimi düşünmemiştim. Türk ekibiyle kurduğumuz samimi bağ ise bu yazıyı yazarken beni duygulandırmaya yetecek kadar kuvvetliydi.