Herkese merhabalar. Temmuz 2019’da Polonya’nın Wieliczka kasabasında “Academy of Eco-nomy”adında bir Erasmus + Gençlik Değişim Projesi gerçekleşti. Ben ve Temmuz 2019’dan önce tanımadığım, 6 farklı ülkeden, 40 civarında insan; tuz madeniyle ünlü bu 20 bin kişilik şirin mi şirin kasabada, yaklaşık 10 gün boyunca, geriye dönüp baktığımızda hem bize kattıklarıyla hem de bizim katkıda bulunduklarımızla hep “iyi ki” diyebileceğimiz bir üretim ve öğrenim sürecinden geçtik. Bense şimdi bütün detaylarıyla bu on günümüzü ve genel hatlarıyla bir Erasmus + projesine katılmanın sonuçlarını sizlere anlatmak istiyorum.
1. Evre: Projeye seçilme
Daha önce de Avrupa birliği projelerinde yer almış ve Ankara’da yaşayan bir öğrenci olarak, Anka Project Team ismi bana hiç yabancı değildi. Gerek arkadaşlarım vasıtasıyla gerek sosyal medya hesaplarından takipteydim. Derken bir İnstagram postu karşıma çıktı: “Beraber Polonya’ya gitmeye ne dersin?”. Fırsat bu fırsat deyip proje detaylarını incelemeye ve inceledikten hemen sonra da başvuru formunu doldurmaya başladım. Gezmeyi ve gezerken yeni insanlarla tanışmayı seven biri olarak (kim sevmez ki?) daha önce tek başıma ya da arkadaşlarımla, ailemle çıktığım hiçbir geziden, gördüğüm hiçbir ülkeden, katıldığım projeler kadar keyif almadım. Erasmus+ projelerinin böyle bir katkısı da var: Bir ülkeyi tanımanın, yeni insanlarla tanışmanın ve gezmenin en iyi yolu.
Aradan kaç gün geçti hatırlamıyorum, bir mail geldi. Sırada görüntülü interview. Projeye katılmaya gerçekten çok istekli olduğum ve projeye katkı da sağlayabileceğimi düşündüğüm için interview öncesinde özgüvenim yerindeydi. Desem de görüşmeden hemen önce oldukça heyecanlandığımı hatırlıyorum. Yaz günü, üzerime en temiz tişörtümü spor ceketimi geçirdim. Altımda kısa şort ama önemli değil 🙂 . Heyecanımı pozitif bir güce dönüştürüp aklıma ne geliyorsa söyledim, ne sorulduysa cevapladım ve artık sonuçlar açıklanana kadar bekleme sürecine geçtim.
Beklemem fazla sürmedi ve akşamına bir mesaj geldi
2. Evre: Ön hazırlıklar
Eveeeet. Artık projeye seçildik. Şimdi hazırlanma zamanı. Orda ne yapacağız? Türk gecesini nasıl yapabiliriz? Krakow’da nerde kalmalı? Uçak biletini nasıl almalı? Bu arada bahsetmeyi unutmuşum projeyi gerçekleştirdiğimiz Wieliczka şehri, Krakow’a çok yakın. Öncelikle ulaşımı planladık. En makul seçenek olarak Ukrayna aktarmalı Krakow uçak biletleri alındı.
Erasmus+ projelerinde, seyahat tarihlerinizi, proje tarihlerinden 2 gün önce veya 2 gün sonraya kadar esnetebiliyorsunuz. Eh, hepimiz de Krakow’u merak ettiğimizden ve gezmek istediğimizden, proje tarihinden bir kaç gün önceye bilet almayı tercih ettik.
Projemiz “Academy of Eco-nomy”. Türkiye ekibi olarak yola çıkmadan hazırlamamız gereken iki şey vardı. Birincisi “Eco-entrepreneurship” yani Eko-girişimcilik konulu sunum (daha sonra detaylarını anlatacağım) ve projede düzenleyeceğimiz Türk gecesinde konuklarımıza ikram edeceğimiz yiyecek ve içecekler. Erasmus+ projelerinin genelinde, katılımcıların kendi kültürlerini tanıttığı, kendi ülkelerinden yiyecekler, içecekler sunduğu kültür geceleri düzenlenir. Türk gecemiz için alışverişimizi yaptık, sunumları hazırladık ve artık yola çıkmaya hazırdık.
Benim uçağım öğlen 4’te Ankara’dan kalkıyor, Kiev’de 4 saatlik bekleyişin ardından, aktarma uçağıyla Krakow’ a varıyordu.
3. Evre: Krakow ve ekiple tanışma
Krakow’a vardığımda saat çoktan gece yarısını geçmişti. Havaalanından şehir merkezine gidebilmenin en ucuz yolu otobüstü. Çantamı aldıktan sonra havaalanında görebildiğim bir kaç insana sora sora otobüs durağının yerini buldum. Duraktaki bilgilendirme panosuna göre bir sonraki otobüse 50 dakika vardı. Hava 15 dereceydi ve üzerimde interviewda da giydiğim tişörtüm ve spor ceketim vardı. Üşümeme engel olamıyorlardı. Benim gibi durakta beklemekte olan bir Polonyalı’dan nasıl otobüs bileti alındığını öğrendim. Kısa bir sohbetin ardından da otobüs geldi zaten. Şehir merkezinde bir hostelden yer ayırtmıştım diğer ekip arkadaşlarım gibi. Otobüsten tam şehir merkezinde, Old Town denen bölgede indim. İlk defa geldiğiniz bir şehri gece görmek normalde hayalkırıklığı ile sonuçlanabilirdi ama Krakow bana tam tersini yaşattı. Oldukça yorgun olmama ve sırtımda ağır sayılabilecek bir çanta taşımama rağmen hemen hostele geçip uyumak yerine şehir merkezinde turlamaya başladım. Bilmem kaçıncı yüzyıldan kalma binaların arasında, gece geç saatlerde şarkılar çalıp söyleyen ya da sohbet eden genç nüfusu görünce bir an Ankarayı sorguladım yalan yok. Daha derin düşüncelere dalmadan geceyi noktalama gerekliliği hissedip hostele geçtim.
Normalde yattığı yeri yadırgayan bir insan değilim ancak nedense oldukça geç bir saatte yatmama rağmen ertesi sabah 8’de uyandım. Baktım bizim ekipten ses soluk henüz çıkmıyor, kahvaltı yapmaya ve biraz daha şehri turlamaya karar verdim. Krakow’da çok güzel pastahaneler vardı. Hostele yakın bir tanesinden aldığım kruvasanlara, marketten aldığım soğuk kahveyi de ekledim ve Vistül nehrinin kıyısında bir güzel kahvaltı ettim. Bir cümlede yazdığıma bakmayın baya bir mesafe yürüdüm. Kahvaltının ardından biraz daha enerji toplamak adına hostele döndüm. Uyumuşum.
Uyandığımda artık ekibin bir kısmı (Hande, Zeynep, Murat) hosteldeydi. Kısa bir tanışma faslının ardından acıkan karınlarımızı doyurmak ve her ne kadar ben turlamış olsam da yeni gelen ekip üyelerinin de şehri görme heyecanıyla dışarı çıktık.
Kısa bir yürüyüşün ardından tipik Polonya yemekleri yapan bir restauranta girdik, karnımızı doyurduk
Ekip sağlamdı 🙂 .
Kale civarını turlayarak o günü de bitirdik. Ertesi gün Rıfat ve Damla ile de tanıştık ve artık tamamdık. Her şeyiyle projeye hazır olarak diğer ülkelerle buluşmayı bekledik.
4. Evre: Proje başlıyor, Doğaçlama Tiyatro, Wielizcka Festivali, Flash Mob
Krakow Old Town’da diğer proje katılımcılarıyla buluştuk, tanıştık. Artık benim için sıradanlaşsa da ekipçe kısa bir şehir turu yaptık. Ardından şehir merkezinde akşam yemeği molası verdik. Yemekten sonra kalacağımız otele doğru yola çıktık. İlk gün projeyi organize etmekle, otele yerleşmekle, insanlarla tanışmakla hızlıca geçti.
İkinci gün projenin esas başlangıcı diyebiliriz. Wielizcka’da her yıl Temmuz ayında bir festival düzenleniyor. Biz de projenin bir ayağı olarak bu festivalin son gününde sahne alacaktık. Dolayısıyla projenin ilk 3 gününe festivale hazırlık evresi diyebiliriz.
İlk sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra çalışmayı yapacağımız büyükçe bir salona geçtik. Eğitmenimiz Tony geldi ve doğaçlama tiyatro teknikleri çalışmamız başladı. Açıkçası benim adıma projenin en keyifli anları bu çalışmalardı. Çalışmanın bir yerlerinde tedirgin ve bir şeylerden tiksinmiş korsan takliti yaptığımı hatırlıyorum. Uzay gemisi oldum, dağ oldum…
Üçüncü gün çalışmalarımıza Wielizcka’nın belediye tesisleri benzeri bir yeri olduğunu tahmin ettiğim, küçük bir tiyatro sahnesi bulunan bir salonunda devam ettik. Doğaçlama diyaloglar, tonlamalar, mimikler çalıştığımız bir gün oldu. Bu aktiviteler bize hem sahne özgüveni, pratik düşünme ve üretme, doğaçlama teknikleri gibi şeyler öğretirken aynı zamanda bütün proje ekibi olarak kaynaşmamızı sağladı.
Günün ilerleyen saatlerinde artık daha da işimize odaklanmaya başladık: Wielizcka festivali. Festivalde kısa bir Flash Mob gösteri yapacak ve “Yeşil Polonya Bugün” mesajı verecektik. “Polska Zielona” şarkısında absürt kostümlerimizle dans edecek sonrasında da sahneden inip, insanların arasına karışacak ve mesajımızı anlatan broşürleri dağıtacaktık. Hepimiz kostümlerimizi seçerek başladık işe. Periler, cüceler, zebralar, krallar, kraliçeler, herhangi bir çocuk masalında ihtiyacınız olabilecek bütün karakterleri o gün Wielizcka şehrinin belediye tesislerinde bulabilirdiniz. Kostümlerimizi üzerimize geçirdikten sonra başladık müzik eşliğinde provamıza. Planımız şuydu: dansımızı ettikten sonra, sahneden inip insanların arasına kaynaşıp dans ederken birden hepimiz yere yığılıp bir süre hareketsiz bekleyecektik. Ardından ayağa kalkıp braşürlerimizi dağıtıp, biz de festivalin tadını çıkaracaktık. Bütün hazırlıkları tamamladık ve ertesi günü, festivali beklemeye başladık.
Festival günü geldi çattı. Sabah bir son provamızı yaptık. Saat 3’te sahne alacaktık. Festival alanına geçtik, sahne arkasında bize ayrılan çadırımızda gösteri saatini beklemeye başladık. Hava kapalıydı ve festival alanında pek insan yoktu. Derken telefonlarımız bizi fırtınaya karşı uyarmaya başladı. Yoksa büyük bir heyecanla beklediğimiz gösterimizi gerçekleştiremeyecek miydik? Umudumuzu kaybetmedik ve yağmur kaçırma şarkısı söylemeye başladık “Rain rain go away!!”. Tam gösteriye başlayacak gibi olduk, sahneye çıkıp dans etmeye başladık, bir görevli geldi. “Sahneyi yağmura hazırlıklı hale getirmemiz lazım”. İndik sahneden beklemeye başladık. Başladık başlamasına da yağmur da başladı. “Az yağıyor canım 15 dakikaya biter” dediysekte bitmedi, sağnak yağışa bağladı. Veee üzücü haber de geldi: Festival iptal! Bekleyişin sonu otele dönmekle bitti. Biz yine de modumuzun düşmesine izin vermedik, 40 kişiydik ve daha önümüzde bir hafta vardı.
5. Evre: Eco-nomy, Sunumlar, Kültür geceleri, Sonuç
Festivalsiz geçen bir pazar gününün ardından yeni haftada bizleri bambaşka görevler bekliyordu. Hareketli bir 4 günün ardından artık vaktimizin çoğunu otelde, sunumlar yaparak, yeni fikirlere kafa patlatarak geçirecektik. Türk ekibi olarak eko-girişimcilik sunumumuz projenin ilk sunumu ve Türk Kültür gecesi de Romanya ile beraber projenin ilk kültür gecesiydi. Yani biz esas sınavımızı bu haftanın ilk gününde verecektik.
Şimdi biraz da daha projeye gelmeden ve kolektif bir şekilde hazırladığımız Eko-girşimcilik sunumumuzun içeriğinden bahsetmek istiyorum. Sunumumuza girişimci ile eko-girişimci arasındaki farkı anlatarak başladık. Eko-girişimcilerin sürdürelebilirlik, ekonomik uygulanabilirlik ve sosyal amaçlar arasında denge kurabilen kişiler olduğundan bahsettik. Daha sonrasında modern dünyanın geldiği noktada eko-girişimci olmanın neden gerekli olduğunu anlattık. Yeşil şirketlere de değinmeden geçmedik. Hali hazırda kurulu olan bir şirketin nasıl daha çevreci yani” yeşil şirket” olabileceğini çeşitli maddelerle anlattık. Dinleyiciliri eko-girşimciler olmaya ikna ettiğimizi düşündüğümüz aşamada da nasıl eko-girişimci olunur 3 maddede bunu anlattık. Son olarak da son yıllarda yapılan bazı araştırma sonuçlarını proje ekibiyle paylaştık ki bu araştırmalar daha çok müşterilerin ne kadar yeşil şirketleri tercih ettiği, eko-girişimcilik trendinin yıllar içerisinde nasıl arttığı ile ilgiliydi. Sunumun sonunda herkesi bir eko-girişimcilik fikri bulmaya davet ettik.
Günün devamında bir de eko-girişimcilik atölyesi ile işi pratiğe döktük. 6-7 kişilik gruplara bölündük ve her grubun 1 saat içerisinde bir eko-girişimcilik fikri bulup sunmasını istedik.
Günün devamında da Yunan ekibi bir “Yenilenebilir enerji kaynaklarının geleceği” sunumu yaptı.
Bahsetmeden geçemeyeceğim bir yanı daha vardı projenin. Bütün bu sunumları, atölyeleri vs yaptıktan sonra, mola verdiğimiz sıralarda bir “energizer” yapıyorduk. Hatta sadece molalarda da değil, kahvaltıdan hemen sonra, öğle yemeğinden önce, çay kahve molasına çıkmadan… Nedir energizer? Yazarak tarif etmesi zor ama genelde açık havada bir çember oluşturup işte çeşitli figürler yaptığımız, ne bileyim bir dizi ısınma hareketleri ve oyunlar içeren, uykumuzu kaçırmak için icat edilen bir şeydi. Başta oldukça tuhafıma gitti açıkçası fakat haftanın sonuna doğru iyice benimsedim. Projeden sıkıldınız mı? Hadi bir energizer.
Bu arada kaldığımız otelden hiç bahsetmedim. Wielizcka şehir merkezine oldukça yakın, 3 yıldızlı, havuzlu bir oteldi. Açıkçası daha önce katıldığım projelerde bu kadar rahat bir yerde kalmamıştım. Hem yemekler, hem otel genel olarak temizliğiyle, konforuyla bana kalırsa kusursuzdu.
Haftanın ilk gününü bu iki sunum ve atölye ile geçirdik. Akşam yemeğinden sonrası hep serbest zamanımız oldu. Bu serbest zamanları şehir merkezinde, içinde küçük bir gölet bulunan parkta, ya da otelde ortak alan balkonlarımızda geçirmeyi tercih ettik. Toplu taşıma ile yarım saate Krakow’a varabildiğiniz için 1 gecemizi de Krakow’da geçirdik.
Özetlemek gerekirse projenin bir günü şu şekilde geçiyordu: Uyanış, kahvaltı, sunum, atölye, öğle yemeği, sunum, atölye, mola, akşam yemeği, serbest zaman ya da kültür gecesi.
Gelelim Türk kültür gecesine. Yine kültür gecemiz için de hazırlıklarımız Türkiye’de başlamıştı. Alışveriş listesi çıkardık, neler hazırlayabiliriz, neler ikram edebiliriz bunları planladık. Yani anlayacağınız yola çıkarken kimimizin çantasında sarma kimimizde çiğköfte kimimizde sucuk ve tabi Türk kahvesi…
Kültür gecemize İstiklal marşı ile başladık. Ardından insanlara Türk kahvesini ikram ettik ve kısa bir soru-cevap oyunu oynadık. Türkiye hakında yanlış bilinenler, temel bilgiler, sorular… Bir de ülkemizi tanıtan kısa film seyrettik. Sonunda herkesi Türk mutfağından sunduğumuz yemekleri yemeye davet etmeden önce ekipçe Aşık Veysel’in “Uzun İnce Bir Yoldayım” şarkısını söyledik. Oldukça eğlenceli bir akşamdı, hep beraber danslar ettik, yedik, içtik ve geceyi noktaladık.
Projenin diğer rutin günlerinde Romanya ekibi, “7 adımda eko-girişimci olmak”, Çek ekibi “Doğal Tarım, Eko-tarım”, Litvanya ekibi “Yeni nesil eko-yerleşimler” ve Polonya ekibi de “GDO ve Doğal Beslenme” sunumu yaptı. Kültür gecesini en beğendiğim ekip Çek ekibi oldu ama yaşadıkları yere 2 saat mesafede olduğumuzu ve arabayla projeye geldiklerini de belirtmeliyim çünkü bu istedikleri kadar yiyecek, içecek ve ekipman getirmelerini sağladı. Yunan kültür gecesinde bizim mutfağımıza çok benzer yemekler yedik, sirtaki oynadık, o da oldukça zevkliydi.
İkinci haftamız da genel hatlarıyla bu şekildeydi.
Proje bana neler kattı? Bütün projelerde ilk aklıma gelen ve en önemsediğim şey olarak tabiki de farklı kültürlerden insanlarla tanıştım, dost oldum, onlardan öğrendim, elimden geldiğinde öğretmeye çalıştım. Bu proje özelinde, eko-girişimciliğin ne kadar büyüyen bir trend olduğunu, ne kadar kolay bir şekilde eko bir girişim başlatabileceğimi, doğal tarımın, yenilenebilir enerjinin gelecek yıllarda daha da önemli bir noktaya geleceğini; bazı doğaçlama tiyatro tekniklerini, flash mob fikirlerini öğrendim. Hayatımda ilk defa ciddi anlamda kostüm giydim. İlk defa Polonya’yı gördüm, Polonya kültürüne dair önemli fikirler edindim, Polonya’nın yerel yemeklerini test ettim. İngilizce sunum yapabilme yeteneğimi geliştirdim. İngilizce kendimi ifade edebilme yeteneğimi geliştirdim. Katılımcı proje ülkeleri hakkında enteresan bilgiler öğrendim. Bütün bunların yanında elbette ki Türkiye’den, Ankara’dan, burnumun dibinde olmalarına karşın böyle bir proje olmasa çok büyük bir ihtimalle hiç tanışmadan yaşayıp gideceğim 5 yeni dost edindim.
Proje’nin son gününde, artık herkes vedalaşma moduna girmişken, kimileri proje bitiyor diye ağlıyorken, bir yandan “önümüzdeki yaz mutlaka Türkiye’ye geleceğim ve seni göreceğim”, “Mutlaka Çekya’ya uğradığında bana haber vermelisin”, “Neden beraber tatil yapmıyoruz” gibi gibi diyaloglar dönüyordu. Bana kalırsa proje en önemli amacına ulaşmıştı. 10 gün önce birbirini tanımayan insanlar şimdi sürekli irtibat halinde kalmak ve beraber bir şeyler yapmaktan bahsediyorlardı.
Neredeyse unutuyordum. Son gün Çek ekibinden Barbora bizlere vegan bir öğün hazırladı. Bütün ekip olarak son bir akşam yemeği. Projenin başında provalarımızı gerçekleştirdiğimiz belediye tesisinde. Yemek gerçekten çok güzeldi. Güzel yemeğin ve böylesine bir projenin etkisi olarak bizler de eti hayatımızdan tamamen çıkarmayı, çıkarmayanlar da en azından azaltmayı kafaya koyduk.
Ömer Karaküçük