Herkese merhaba! Ben Melike Pala. Bu yazımda sizinle 23 Haziran – 30 Haziran 2021 tarihleri arasında Clermont-Ferrand/Fransa’da gerçekleşmiş olan DigiMigrACT başlıklı Erasmus+ Eğitim Kursu’ndaki deneyim ve duygularımı paylaşacağım.
Fransa’nın küçük bir şehri olan Clermont-Ferrand’da geçen 8 günlük hikâyemi nereden anlatmaya başlayacağımı hiç bilmiyorum. Ancak oradaki günlerimi düşündüğümde aklıma öncesinde okuduğum bir kitapta denk geldiğim şu alıntı geliyor: “Bu yüzden yaşadığımızı düşünüyorum: olabileceklerin, bir anda, bir telefonla, bir bakışla değişebileceklerin ihtimallerinden. Az sonra yaşanacaklara duyduğumuz merak bizi hayatta tutan.”
Bu macerada hayatıma giren ve bana 8 gün boyunca eşlik eden tüm insanlar bana bu cümlenin doğruluğunu hissettirdi. Bu projede tanıştığım herkes ve yaşadığım her deneyim hayatın çok güzel olduğunu bana tekrar hatırlattı. Hayat çok güzel çünkü insanın yolu hiç beklemediği anda çok güzel insanlarla kesişebilir. Fransa’nın bu küçük şehri bana o zamana kadar hissetmediğim yeni ve sıra dışı şeyler hissettirdi. Bu aslında ne ilk Erasmus+ projemdi ne de ilk yurtdışına çıkışım. Ancak daha önce hissetmediğim ve farkında varmadığım pek çok ilki hayatıma katması açısından benim için çok önemliydi.
Bir yıldan belki daha fazla süredir yurtdışına çıkmak bir yere, şehirlerarası yolculukların dahi belirli sınırlamalarla yapıldığı koronavirüs karantinasından sonra gittiğim bu proje bana bu süreç boyunca unuttuğum küçük şeylerle mutlu olabilmeyi hatırlattı. Bu proje sayesinde tanıştığım 10 farklı ülkeden 26 insan sayesinde bir konferans odasında, çoğunlukla yerde bir çember oluşturarak edilen sohbetler ile eğlenmek için büyük organizasyonlara gerek olmadığını fark ettim. Gülmek çok kolaydı. Eğlenmek çok kolaydı. Her şey yaşadığın anın değerini bilmekle ilgiliydi. Hepimiz sadece “şu ana” sahip olduğumuzu biliyorduk ve belki de bu nedenle her dakikamız bir partiydi!
Her şeyin çok hızlı değiştiği, saniyelerle sevdiklerimizi veya çevremizdeki insanları kaybettiğimiz bir döneme tanık olduktan sonra anı yaşamanın önemini fark ettiğimizi düşünüyorum. Sadece “bugüne” sahiptik ve bunun ne kadar değerli olduğunu biliyorduk. Tam da bu nedenle yaşadığımız tüm günleri unutulmaz kıldık. Bu projede kendimi iyi hissetmediğim, yüzümde gülümsemenin olmadığı tek bir an bile hatırlamıyorum. Durmaksızın devam eden eğlencelerimiz ve yoğun eğitimlerimiz nedeniyle 8 gün boyunca her boş bulduğum 2 dakikadan uzun boşlukta gözlerimi kapamam biraz da bu nedenleydi =) Tüm bu yorgunluklara rağmen hiçbir şey bu projede yaşadığım anılardan daha güzel olamazdı. Burada 26 kişiyle paylaştığımız her an, hissettiğimiz her duygu, her gülüş, her ağlama, her heyecan kalbimde ve aklımda kalacak. Bir sandık gibi düşünüyorum: Buradaki anılarımı çok güzel bir sandığa koyup sakladım ve onu benimle birlikte taşımaya devam edeceğim. Nereye gidersem gideyim burada tanıştığım insanlar ve anılarımız benim bir parçam olmaya devam edecek.
Her insanın her insan üzerinde küçük veya büyük bir etkisi olduğuna inanıyorum ve bu projede yer alan her bir kişi, Fransa’ya gitmeden önce Melike ile döndükten sonraki Melike’yi olumlu anlamda değiştirdi. Artık bu Melike kendine daha fazla güvenen, insanlarla konuşmaktan çekinmeyen, insanlarla duygularını ve düşüncelerini paylaşabilen, insanlara güvenmeyi öğrenen birisi. Bu proje, daha öncesinde ördüğüm ve insanlarla iletişim ve ilişki kurmamı engelleyen o duvarları yıkmamı mümkün kıldı. Hala konuşmaya devam ettiğim ve eminim ki devam edeceğim birçok güzel insanla tanıştım ve onunla tahmin bile edemeyeceğim güçlü bir bağ kurdum.
Bunlar haricinde proje, göçmenler ve genel olarak göç kavramı üzerine nonformal eğitimler aracılığıyla bize yeni bakış açıları kazandırmayı, düşünmeyi ve tartışmayı amaçlıyordu. Bu kapsamda 6 gün boyunca süren yoğun eğitim programımızda hem ülkelerimizdeki göç ve göçmenler hakkındaki gerçeklikleri birbirimizle paylaştık ve üzerine tartışmalar yürüttük; hem de Clermont-Ferrand’da göçmenlerin çalıştığı yerel bir kafeyi ziyaret ederek onların bazılarıyla tanışma fırsatına sahip olduk, ayrıca bazılarının hikâyelerinin anlatıldığı belgeseli izledik. Bunun dışında ekibimiz proje konusuna uygun olarak pek çok göçmeni barındırıyordu. Örneğin Almanya’da yaşayan ancak birisi Suriye diğeri Filistin’den iki arkadaşımız vardı. Belçika’dan gelen arkadaşlarımızdan birisi İtalyan, diğeriyse İtalya’da yaşayan Romanyalı bir göçmendi. Yunanistan’ın katılımcısı olarak gelen bir kişi İspanyol’du. Estonya’dan gelen 3 katılımcıdan ikisi üniversite eğitimi için 3 yıldır İngiltere’de yaşıyordu, diğeri ise Türkiye’den Estonya’ya okumaya giden bir göçmendi. Bu nedenle projede yer alan her bir kişiden kendi göçmenlik hikâyesini dinleme şansına sahip olduk. Her birinin hikâyesi göçmen olmak için nedenlerin ne kadar farklılaşabileceğini gösterirken ayrıca hepimizin göçmen olmaya ne kadar yakın olduğumuzu da tekrar fark ettirdi.
Bu projede öğrendiğim en etkileyici şeylerden birisi ise Almanya’dan gelen arkadaşlarımızın göç hikâyelerini tanımak oldu. Bugüne kadar haberlerden okuyup izlediğim Suriye’den Avrupa’ya göç hikâyesini bu kez bizzat yaşamış birisinden dinledim. Bu süreçte yaşadığı zorlukları, hissettiği duyguları, karşılaştığı problemleri bizimle paylaştı ve aslında ne kadar fazla bilmediğimiz – bilemeyeceğimiz gerçekler olduğunu gözler önüne serdi. Proje boyunca her zaman “bir gün göçmen olabileceğimiz gerçeği” hatırlatıldı. Bunun temel amacı elbette göçmenlere karşı ayrımcı ve düşmanlaştırıcı söylem ve pratiklerden kendimizi uzak tutmak ve bunlarla mücadele etmekti.
Eğitimler boyunca bir yandan göç ve göçmenler hakkında bakış açımızı geliştirecek ve empati yapmamızı mümkün kılacak grup çalışmaları yaparken, diğer yandan da dijital araçları kullanarak kampanya oluşturmak hakkında eğitim aldık ve son iki gün gruplara ayrılarak kendi sosyal medya kampanyalarımızı ürettik. Ben ve ekibim Instagram hesabı oluşturarak gerçek hikâyelere dayanan farklı göçmen hikâyelerini anlattığımız kısa videolar hazırlayıp paylaştık. Bu projede göçmen olmak için nedenlerin sayısız ve biricik olduğunu göstermek istedik. Bazen daha iyi bir iş için, bazen eğitim için, bazen âşık olduğun için, bazen siyasi nedenlerden ve bazen savaş nedeniyle göç edebilirsin ancak tüm bu nedenler kişiden kişiye değişkenlik gösteriyor. Tam da bu nedenle her insan “göçmen olmak” potansiyeliyle birlikte yaşıyor. Toplam 4 grup, 4 farklı konuda proje ortaya çıkardı ve ardından bunları birbirimize sunduk.
Eğitim kursu olduğu için daha önce katıldığım Gençlik Değişimi Projesine göre daha yoğun bir eğitimle geçtiğini söyleyebilirim. Bu nedenle şehri gezebileceğimiz boş bir günümüz olamadı ancak proje çizelgesine bizi şehir merkezine götürecek aktiviteler dâhil edilmişti. Bunlardan birisi daha önce de söylediğim gibi göçmenlerin çalıştığı bir kafeye yaptığımız ziyaretti. Bir diğeri şehrin önemli turistik noktalarından birisi ve eskiden volkan olan Puy-de-Dôme idi. Yaklaşık 2 saatlik uzun ve yorucu bir tırmanıştan sonra harika bir manzarayı görebileceğimiz bir tepeye tırmanmıştık. Benim için hayatımdaki en uzun ve yorucu yürüyüştü ancak daha önce de dediğim gibi bu proje her anlamda limitlerimi zorladığım bir proje oldu =)
Projenin son gününde eğitmenimiz Gabriel tarafından düzenlenen değerlendirme aktivitesi ilk kez deneyimlediğim ancak bana kalırsa olabilecek en iyi değerlendirme yöntemlerinden birisiydi. Bu aktiviteye katılmak isteğe bağlı tutuldu ve konferans salonunun belirli noktalarına oturan kişinin arkası dönük olacak şekilde 6 sandalye konumlandırıldı ve kendisi hazır hisseden herkes istediği süre boyunca o sandalyede oturup diğerlerinin kulağına eğilip kendisi hakkındaki duygu ve düşüncelerini duyabiliyordu. Ancak burada bir kural vardı: sandalye oturan gözlerini açamaz ve cevap veremezdi. Sadece dinleyebilirdi. Hayatımda bu kadar hızlı bir şekilde ağlamaya başladığım çok nadir anlar olmuştur sanırım =) Yanıma gelen ilk kişide gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Aynı zamanda ben de her kimin yanına gidip onun hakkında duygularım hakkında konuşmaya başlasam gözlerim dolmaya başlıyordu. Bana kalırsa bu çok güzel bir yöntemdi çünkü kendi adıma konuşacak olursam bir kişinin gözleri içine bakarak belki söyleyemeyeceğim pek çok şeyi söyleyebildim. Onlarla kalbimden geçen gerçek hislerimi ve düşüncelerimi hiçbir engele çarpmadan doğrudan paylaştım.
Bu 9 günlük deneyim kuşkusuz hayatımın unutulmayacak ve kıymetli hikâyelerinden birisi oldu. Bunu mümkün kılan başta ANKA Gençlik Derneği olmak üzere, hayata teşekkür ederim! Her şey birbiriyle bağlantılı gibi hissediyorum. Yolumu bir şekilde ANKA ile kesiştiren hayat beni Clermont-Ferrand’a kadar götürdü ki bunu asla tahmin edemezdim. Bana bu yolculukta eşlik eden her bir arkadaşıma sadece oldukları kişi için teşekkür ederim çünkü oldukları kişi tanıyabileceğim en iyi kalpli insanlardan birisiydi. Şans eseri 6 arkadaşımla Fransa’ya ilk indiğim anda tanışma şansına sahip oldum. Havaalanında birbirimizi gördüğümüz ilk andan itibaren her şeyi bu kadar inanılmaz ve unutulmaz kılan tüm insanlara nasıl teşekkür edebilirim bilmiyorum. Gülümsemeleriniz, pozitif enerjiniz, sevginiz, desteğiniz, içtenliğiniz, yol arkadaşlığınız için teşekkür ederim.
Bu proje utangaç bir kızın çok uzun zaman önce inşa ettiği duvarları yıkmasını sağladı. Bu proje sahip olduğum ve belki de kontrol edebileceğim tek şeyin değerini bilmem gerektiğini öğretti: TAM YAŞADIĞIM ANIN. BUGÜNÜN. Ve son olarak bu proje bana herkesin göçmen olmaya minicik bir mesafede olduğunu hatırlattı. Bu nedenle bu deneyim benim için çok şey ifade ediyor. Bu 9 günü asla unutmayacağımdan eminim.