Zeynep Güner
Herkese merhaba!
Ben Zeynep Güner. Bu yazıda sizlere 26 Eylül – 4 Ekim 2021 tarihleri arasında Erasmus + kapsamında Paris’te gerçekleşen Objective: Diversity isimli Eğitim Kursundan bahsedeceğim.
Hayatımda hiç unutmak istemeyeceğim anılarla dolu olan bu seyahatin şans eseri başlamış olması, süreci benim için en başından beri heyecanlı kılmaya yetmişti. İlanından tesadüfen haberdar olup başvurduğum bu proje için fazlasıyla heyecanlanmış fakat bir o kadar da ümitlenmemeye çalışmıştım. Daha önce herhangi bir Erasmus deneyimimin olmayışı ve projeye altı yüzden fazla kişinin başvurmuş olması gözümde beni seçme ihtimallerini gittikçe zorlaştırmıştı. Fakat hiçbir şey düşündüğüm gibi olmadı ve her şey sıradan bir staj günümde, ANKA’dan kabul alan üç katılımcıdan biri olduğuma yönelik bir telefon almamla değişti. O gün yaşadığım heyecanı ve şaşkınlığı hâlâ hatırlıyorum. Haberi aldığım günün akşamı diğer iki arkadaşımla iletişime geçtiğimizi ve ertesi akşam da İstanbul’da aynı uçakla gidecek şekilde biletlerimizi aldığımızı anımsıyorum. İtiraf etmeliyim ki bütün bunlar bana o esnada rüya gibi gelmekteydi fakat ne yazık ki o rüyadan uyanma ihtimalimiz vardı. Çünkü bizler bu süreç için heyecanlanırken, Türkiye Covid-19 sebebi ile tekrardan kırmızı listeye alınmıştı. Bu süreçte ANKA, ülkeye girişimizi kolaylaştırabilmek adına, bizlere Fransa’daki organizatör kuruluştan kabul mektupları aldı ve ben de o süreçte gereken diğer tüm belgeleri temin etmeye koyuldum.. 26 Eylül günü geldiğinde ise, ilk olarak diğer katılımcı arkadaşlarımla buluşabilmek amacıyla Ankara’dan İstanbul’a uçtum. Ardından, üç arkadaş bir araya geldikten sonra Sabiha Gökçen’den Paris Orly’e doğru havalandık ve böylelikle de Paris maceramız başlamış oldu. İndiğimizde kontrollerden sorunsuz bir şekilde geçtiğimizi, havanın hafif yağmurlu olduğunu ve etrafta Fransızca konuşmalar duyuyor olmanın bende yarattığı heyecanı hatırlayabiliyorum. Otele vardığımızda ise bu heyecanın kendini samimi insanlar tarafından karşılanmamıza bağlı olarak, rahatlığa bıraktığını eklemeliyim.
Pazartesi gününden itibaren katılımcıların birbirine alışmasını sağlayacak keyifli etkinliklerle eğitimimiz başlamış oldu. Fransa, Almanya, Litvanya, İspanya, İtalya, Bulgaristan, Romanya ve Türkiye’den en az üçer olmak üzere pek çok katılımcı vardı ve herkes bir taraftan eğitimlere katılırken, diğer taraftan da birbirlerinin kültürleri hakkında fikir sahibi olmaya çalışıyordu. Eğitim sürecinde benim keyif aldığım şeylerden ilki, Erasmus kapsamındaki çoğu projede kullanıldığı söylenen “Tornado” ve “Bora Bora” kurallarıydı. Bu kurallardan Tornada kuralına göre, eğitim veren kişi her Tornado dediğinde, aynı milletten kişiler çoğunlukla birlikte çalışmayacak şekilde farklı gruplara dağılacak ve hatta yan yana bile oturmayacaklardı. Bora Bora dendiğinde ise kullanılan dil değiştirilecek ve yalnızca herkesin anlayabileceği dil olan İngilizce konuşulacaktı. Böylelikle de projenin de teması olan “diversity”e ters düşülmeyecek, herkes kaynaşmış olacak ve kimse dışarıda bırakılmayacaktı. Eğitime başlamadan önce bizlere bu eğitimle ilgili beklentilerimizin, korkularımızın sorulduğu yapışkan kağıtların dağıtıldığını hatırlıyorum. Bu kağıtlara her birimiz isimlerimizi belirtmeden, fikirlerimizi yazmış ve eğitimlerimizi geçireceğimiz çalışma odalarındaki duvarlara yapıştırmıştık. Beklentilerimiz karşılandıkça da o yapışkanları duvardan sökmüştük. Açıkçası her bir eğitim sonrası öğrendiklerimizi ya da yaptıklarımızı çöpe atmaktansa, duvarlara asmış olmamız beni çok mutlu ediyordu. Her yeni gün yapmış olduğumuz şeyleri görmek, öğrendiklerimizi her daim aklımda tutmama yardımcı olduğu gibi oraya ait hissetmemi de sağlıyordu.
Eğitimimiz boyunca çeşitlilik konusundan kaynak bulan pek çok temaya değindik diyebilirim. Burada yaptığımız etkinliklerde, zamanında çeşitliliklerden ya da farklılıklardan korkup geliştirdiğimiz ön yargılarımızı yıkmaya çabalarken, bir yandan da çeşitliliğin bizlere sunduğu güzelliklerden ilham alıyorduk. Eğitimimiz sürerken, yaptığımız etkinliklerden farkındalığımı en çok artıran, tren kompartımanı etkinliği idi. Bu etkinlikte, trenle seyahat ettiğinize yönelik bir senaryo oluşturulmuştu ve bu senaryoya göre kompartımanınızda tanımadığınız bir üç kişinin daha olacağından bahsedilmekteydi. Bizden de dağıtılan kağıtlardaki seçeneklere bakarak, bu üç kişinin kimler olmasını istediğimizi veya kimlerin “kesinlikle” olmasını istemediğimizi seçip açıklamamız bekleniyordu. Bu etkinlik, katılan herkesin farkındalığını artırmada önemli bir rol oynadı diyebilirim. Çünkü fark etmeden geliştirdiğimiz ön yargılarımızı algılamamızı sağladığı gibi, insanları öyle olmadığımıza inanmış olsak da kimi zaman belli stereotiplere inanarak, kafamızda kategorileştirdiğimizi görmemizi sağladı. Bu etkinliğe benzer olacak şekilde farkındalığımızı artıran pek çok senaryonun üzerinde çalıştığımızı ve hatta farklı kültürlerin oyunlarını oynadığımızı da belirtmem gerekir çünkü her biri bizlere öğrettikleri ve bizleri birbirimize yakınlaştırması bakımından benim için ve eminim orada bulunan herkes için oldukça kıymetliydi. Genellikle gün sonu olacak şekilde (bazı zamanlar sabahları eğitimler başlamadan önce) yansıma ya da derinlemesine düşünme şeklinde çevirebileceğimiz “reflection time”lar da yapıldı. Bu yansıma seanslarında, her birimiz gün içerisinde yaptıklarımızdan, neleri öğrendiğimizden ve nelerden hoşlanıp hoşlanmadığımızdan bahsettik ve seansların sayesinde de ne kadar sürerse sürsün kimseyi dışarıda bırakmadan dinlemeyi ve birbirimizle empati kurmanın önemini bir kez daha anlamış olduk.
Eğitimlerimizden artan vakitlerde neler yaptığımıza değinecek olursam, birbirimizi daha fazla tanımaya gayret ettiğimizden, birlikte gezip birlikte öğrendiğimizden ve birbirimize her daim destek olduğumuzdan bahsedebilirim. Bu anlamda beni en çok keyiflendiren anlar kesinlikle kültür geceleri, Paris’e gezmeye gittiğimiz zamanlar ve katılımcılar olarak düzenlediğimiz eğlence geceleriydi. Kültür gecesinde katılımcılar ülkelerini tanıtıp yanlarında getirdikleri yiyecek ve içecekleri ikram ettiklerinden, bizler de arkadaşlarımıza pişmaniyeden, lokuma, cezeryeden, Türk kahvesine kadar pek çok lezzetimizi denettik. Otuzdan fazla kişiye kahveyi yapmak, bizleri biraz zorlamış olsa da arkadaşlarımdan kahveyi beğendiklerini ve sonraki günlerde de tekrar içmek istediklerini duymak beni çok mutlu etti. Ben de bu sayede Litvanyalı arkadaşlarımın ikramları olan aperatiflerden, İtalyan usulü yapılan makarnaya, Bulgar arkadaşlarımın böreklerine ve Romanyalı arkadaşlarımın ikram ettiği içeceklere kadar pek çok yiyecek ve içeceği tatmış oldum. Bu keyifli anlar yaşanırken, arka planda açılan müziklerin de birbirimizin kültürünü tanımada bizlere yardımcı olduğunu ve sonraki gecelerde düzenlenen eğlencelerde ilk başvurmayı düşündüğümüz müzik listesini oluşturduğunu söyleyebilirim. 🙂
Paris’e gezmeye gittiğimiz günlerden bahsedecek olursam, bu gezmelerin eğitimimizin yoğunluğuna bağlı olarak değiştiğini söyleyerek başlamam gerekir. Aldığımız eğitimler boyunca bizlere tüm gün boş olacak şekilde bir tek perşembe günü verilmişti fakat eğitimlerin erken bittiği günlerde akşamüstüleri gezmek için haritaları önümüze açıp şehri gezmeye gittiğimiz günler de çok oldu. Ne kadar yorgun olursak olalım, o birkaç saat içerisinde şehre inmeyi göze almamız ve doyasıya gezmemiz nasıl da keyifliyfi! Eyfel Kulesi, Notre Dame Katedrali, Zafer Takı, Sacre Coeur, Ressamlar Tepesi, Louvre Müzesi, Shakespeare and Company gittiğimiz yerlerden sadece bazılarıydı ve her biri ayrı ayrı büyüleyiciydi. Bana bu kadar büyüleyici gelmesinin belki de en önemli sebebi ise saydığım yerleri gezerken benimle olan, sohbet eden, anılarıma ortak olan arkadaşlarımın olmasından kaynaklanmaktadır. Eminim ki Paris’e aşıklar şehri diyenlerin de haklı sebepleri vardır fakat benim için Paris her zaman 20 yaşımdayken ilk kez Eramsus ile gittiğim, birbirinden güzel insanlarla tanıştığım, aldığım eğitimler sayesinde farkındalığımı artırdığım, yeni şeyler öğrendiğim ve biriktirdiğim harika anılar sayesinde orada bulunduğum her an boyunca kendimi oraya ait hissettiğim bir yer olarak kalacak. Dilerim ileride orada tanıştığım insanlarla, Paris ile ve ANKA ile tekrardan yolum kesişir.
Okumak için vakit ayıran herkese çok teşekkür ederim! 🙂